"Nerede tükettin ömrünü? Bir hareketin hatırası, bir tutkunun işareti, bir maceranın parıltısı, güzel ve firari bir cinnet -geçmişinde bunların hiçbiri yok; hiçbir sayıklama senin ismini taşımıyor, seni hiçbir zaaf onurlandırmıyor. İz bırakmadan kayıp gittin; senin rüyan neydi peki?"
Emil Michel Cioran, Çürümenin Kitabı adlı eserinde dile getiriyor bu satırları. Bakış açısı çok garip bir şey, değil mi? Bugün seni yıpratan şeye haftalar sonra gülebiliyorsun. 2 sene önce seni hüzne gark eden şey bugün güzel bir hatıra gibi görünüyor gözüne. Çok değersiz hissettirdiğin vakitler oluyor kendini ve gülüp geçiyorsun, daha güçlü çıkıyorsun bazen bu durumlardan.
"Değer nedir?" diye sormuştum burada birkaç defa. Bir şeyin, birinin değeri nasıl ölçülebilir? Her kafadan ayrı bir ses çıkacağı malum. Bazen her şey çok ayrı görünüyor birbirinden ve diyoruz ki her şey ayrıdır birbirinden. Sonra zihninde hepsi bir bütün halini alıyor ve çıkıp diyoruz ki "Hayır! Bütün bu ayrı görünen şeyler bir bütündür.!"... Bugün keyif aldığın şey yarın sana anlamsız gelebiliyor ve birkaç sene evvel beğenmediğin şey sana şimdi çok beğenilesi geliyor.
Nerede tükettin ömrünü? Şu an şunu yaşayabilirdim diyorsun. Şu an senin yaşadığını yaşamak isteyen birileri var mıdır? Bir yanın vardır diyor ve diğer yanın yok. O emin olmak ile olmamak arasında bir çizgi var ya; onun hissettirdiği bir şey var. Garip de değil, bir şey işte tarif edilmesi çok zor belki de. Şu an şunu yaşayabilirdim dediğin vakitler oldu ve şu an o dilediğin şeyi yaşayabilen insanlar var. O ânı yaşamanın sana haz vereceğini nereden biliyorsun? Beynin simüle ettiği şeyler ne kadar da gerçeklikten uzak oysa. Ama içten içe insan der ki; biliyorum ve o anı istiyorum. Sonra sorular soruları kovalar. Neden orada değilsin? Neden orada değildin veya neden orada bulunmayacağını düşünüyorsun? Sunduğun sebepler ne kendine? Elde olan ve olmayan sebepler vardır. Ama soruların ardı arkası kesilmez. Sonra sen, ben, o ileriyi kurcalamaya çalışır, yapamayınca da geçmişi kurcalar. "Oysa çok basittir o istediğin hazza ulaşmak. Tek yapman gereken bulunduğun anı yaşamaktır." der bazıları. Sonra çıkarıp önüne bilimsel kanıtlar koyarlar ve birisi çıkıp der ki;
"Evet! Haklısınız!"
Bir süre bunu yaşamaya çalışır ama olmaz. Adaptasyon ve evrim üzerinden konuşulmaya çalışılır bu konu ve dış etkenler vardır. İnsanın kendini en çok yaralayabilen olduğu vakitler vardır ve başkaları tarafından yaralanmaya müsait olduğu vakitler. Oturup, araştırılır. İnsan öğrenmeye çalışır. Öğrenmek ile deneyim arasında da muazzam farklar vardır bilirsiniz. Deneyimi, süzgeçten geçirdiğinizi makarnayı laks diye tabağa koyar gibi koyamazsınız zihninize. Kademe kademe ilerler, tıpkı öğrenme süreci gibidir.
Bazı kopuş dönemleri yaşarız hepimiz. Hiçbir insanın bir şeyi deneyimleyişi bir başka insanla aynı olamaz. Çok fazla değişken var. Nasıl olmasın? Bu kopuş dönemleri her insanı değiştirir. Karakter değişmez derler. Külliyen yalan! İnsanın iki karakteri vardır. Bir tanesi insanlarla bir aradayken öne çıkar, diğeri kendisiyle baş başa kaldığında. Ve karakter değişim göstermeye başladığı zaman, ilk olarak bu insanın tek başına kaldığında ortaya çıkan karakteri üzerinde etkiler görülür. Dışarıdaki karakterimize sosyal karakter, bir başımıza kaldığımıza ise asıl karakterimiz diyelim. Sosyal karakterin değişimi daha yavaş işler. Çünkü köklü bir değişim için ilk olarak asıl karakterin değişmesi gerekmektedir. Asıl karakter deneme tahtasıdır. Üzerinde çokça şey denenir. Bundan sonra böyle yapacağım denir, olmaz. Şuna şöyle tepki vereceğim denir, verilmez. Köklü değişim zordur ama yapılır. Bilgi ve deneyimin buluştuğu anda gerçekleşir bu değişimler. Sosyal karakterin değişimi zordur çünkü çoğu deneyimi bu karakter sayesinde elde etmişsinizdir.
Bir hatırada yer almak ister herkes. Bir hatırası olsun ister. Şunu ister, bunu ister... Peki bir şey vermek ister mi karşılıksız? Sanki karşılıksız bir şey verirse eksilecekmiş gibi... Bu düşüncenin doğruluğu veya yanlışlığından ziyade gelişimi daha ilgi çekicidir bence.
Şimdilik giriş bölümünü burada bırakalım. Bölüm bölüm ele alacağım her şeyi. Çünkü her şey çok dağınık, karmaşık... Çünkü her şey çok ayrı ve bir o kadar da bütün görünüyor gözüme.
Karmaşıklık ve Bütün Üzerine Denemeler (Bölüm I)
Reviewed by UltiDigi
on
05:24:00
Rating:

Hiç yorum yok: